Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’ndan yaşamın önemli sırları

En merak ettiğiniz konulardan biri de kendime bakmak için benim neler uyduladığımdır. Bugün sizlere reçetemi sunuyorum.




Yazmamı istediğiniz konulardan birinin “nasıl yaşadığım, hangi destekleri kullandığım ne yiyip içtiğim, nasıl bir egzersiz planı uyguladığım” olduğunun farkındayım. Gönderdiğiniz e-posta mesajları ve mektuplar da bunun kanıtı. Daha önce de bu konuda bir şeyler yazdım ama bir kez daha hatırlatayım: Yaşım henüz elli beş, yani genç sayılırım! Sağlığım çok şükür oldukça iyi. Genetik mirasım fena sayılmaz. Sağlık geçmişimde kayda değer bir sabıka yok. Bu nedenle de vücudumu desteklemek amacıyla herhangi bir vitamin ve mineral kullanmıyorum. Peki hiç mi bir destek programım yok? Tabii ki var, isterseniz not alın:





Her sabah kahvaltı yaparken 100 miligramlık bir CoQ10 kapsülünü zeytinyağına batırarak yutuyorum. Kahvaltıdan sonra 1200 miligramlık bir omega-3 kapsülüyle 200 miligramlık bir alfa lipoik asit tabletini bol suyla alıyorum. Balık yediğim günlerde omega-3’ü atlıyorum. CoQ10 ve alfa lipoik asiti üç aylık kürler halinde uygulayıp 15-20 günlük aralar veriyorum.



TOPLU VE MUTLU KULÜBÜ ÜYESİYİM



Ne yiyip içtiğime gelince… Her şeyden önce zannettiğiniz kadar sağlıklı beslenmediğimi itiraf edeyim. Genelde iyi beslendiğimi, dengeli, çeşitli yemeye çalıştığımı söyleyebilirim ama size “aman sık sık yapmayın, başınız belaya girebilir!” dediğim bazı kaçamakları zaman zaman ben de yapıyorum. Çocukluğumdan beri yaşadığım bir kilo sorunum var. On beş yıl kadar önce ciddi ölçüde kontrol altına aldım. Korumakta da çok zorlanmama rağmen başarısız sayılmam. Kilo eğilimi aile mirasımla ilgili bir durum. Bende ve birkaç kardeşimde hafif bir “insülin direnci” sorunu var (Bu konuya neden takıldığımı şimdi daha iyi anlamış olmalısınız). Ufak bir hata, birkaç günlük bir ihmal, azıcık tembellik yapmak hemen 2-3 kiloluk artışlar olarak bedenime yansıyor. Genelde hiçbir zaman ideal kilolu biri olmadım. “Toplu ve mutlu” gruba girdiğimi düşünüyorum. Hem kilo kontrolünü sağlamak hem de diğer yararlarından faydalanmak için sıkı bir aktivite planı uyguluyorum. Hafta içinde en az üç gün 45 dakikanın altına düşmemek şartıyla “power walking” tarzında yürüyüş yapıyorum. Zaman zaman direnç egzersizleriyle de desteklediğim oluyor. Hafta sonu site komşum sevgili Ersin’le süresi 1,5 saati bulan on kilometrelik uzun yürüyüşler yapıyoruz. Sigara kullanmıyorum, hafta içinde bazı akşamlar bir bardak kırmızı şarap içmek bana keyif veriyor. Hafta sonu miktar 2-3 bardağa çıkabiliyor.



KANAT’LA LATİF’İN TEKLİFLERİ



Gördüğünüz gibi sevgili Kanat Atkaya ve Latif Demirci’nin Kebapçı Zübeyir ziyaretleri gibi dayanılması güç tekliflerine rağmen, sağlıklı ve iyi yaşama yolundaki kararlı yürüyüş aksamadan devam ediyor. Size birkaç not daha vereyim: Uykum son zamanlarda biraz bozulsa da yaşımın 60’a yaklaşmasına bağlı diye düşünüyorum- genelde iyi. Erken yatar, erken kalkarım. Eşim Mihriban’ın bütün itirazlarına rağmen hâlâ çok çalışmaya, çok okuyup yazmaya devam ediyorum. Yorulmak beni iyi uyutuyor diye düşünüyorum. Stres yönetimi konusuna gelince… Bu konuda maalesef- iyi olduğum söylenemez. Stres emen bir sünger değilim ama teflon olmayı da bir türlü beceremedim. Durum bilginize arz olunur!



Yaşlanma desteklerinin hangileri yararlı?



VİTAMİN-MİNERAL



Vitamin mineral ve diğer besin desteklerinden faydalanmak son on yılın en hızlı büyüyen trendlerinden biri. Aslında “biriydi” demek daha doğru. Çünkü her trend gibi bunda da beklenen oldu, vitaminmania (vitamin çılgınlığı) yerini doğru akılcı seçimlere bıraktı. Bugün de kimimiz bağışıklık sistemini, damarlarını, beynini, kimimiz cinselliğini güçlendirmek için bu desteklerden faydalanıyoruz. Takıntı düzeyine varmadığı, abartılmadığı, ekonominize zarar vermediği ve doktorunuzun bilgisi dâhilinde kullanıldığı sürece bana göre bu desteklerden faydalanmanın yanlış bir tarafı yok. Parası pulu olup da sağlığını biraz daha güçlendirmek ya da bilinen bir sağlık probleminin çözümüne yardımcı olmak isteyen herkese izin var. Yeter ki abartmayın!



Metabolizma nedir?



BEDENİMİZ



Metabolizma dilimize yeni giren yabancı bir sözcük. Muhtemelen Latince kökenli olmalı. Özellikle kilo problemi söz konusu olduğunda dilimizden hiç düşmüyor. Fazla kilolu biriysek “metabolizmam yavaş” bahanesine sığınıp, çok yemesine rağmen kilo almayan birini gördüğümüzde “ne de hızlı bir metabolizması var” deyip imreniyoruz. Sözcüğün kilo problemiyle yakından ilgili olduğu doğru ama kapsama alanı çok geniş. Yiyip içtiklerinizin sindirilmesinden kilo dengenizin ayarlanmasına, kalbinizin çalışmasından vücut ısınızın sağlanmasına, böbreğinizin süzmesinden karaciğerinizin temizlemesine kadar pek çok süreç onun sayesinde oluyor! Aslında bir film, bir oyun, bir kimyasal gösteri bu. Binlerce molekül bu gösterinin oyuncuları arasında. Bu muazzam moleküler organizasyon dünyanın en karmaşık ama aynı zamanda en düzenli, en basit, en hoş gösterilerinden biri. Öyle bir oyundur ki perdesi hiç kapanmaz. Kısacası metabolizma bedeninizde olan bitenlerin aynasıdır, moleküllerin birbiriyle dansıdır, biyolojik yaşamın yansımasıdır ve bu sözcüğü yalnızca kilo hikâyesinin içine sokmak insafsızlıktır.



Kalori nedir? Neden önemlidir?



ENERJİ



Son yıllarda hayatımızı derinden etkileyen diğer sözcük de kalori. Metabolizmaya yapışık gibi görünse de durum bildiğinizden biraz farklı. Kaloriyi enerji birimi olarak tarif etmek isterseniz işiniz kolay: Bir gram suyun sıcaklığını deniz seviyesi atmosfer basıncında bin santigrat yükseltmek için gereken enerji miktarı bir kaloridir! Peki, biz kalorileri bedenimizdeki suyun ısısını yükseltmek için mi kazanıyoruz? Tabii ki değil. Her ne kadar metabolizmamızda güvenli bir takım kimyasal süreçler besinlerdeki yağ, protein ve karbonhidratları parçalayıp enerjiye çevirse de üretilen enerjinin amacı yalnızca beden ısımızı korumak değil. Enerjiyi yerken, içerken, işe gidip gelirken, nefes alıp verirken, kalbimiz çarparken de kullanıyoruz. Düşünürken bile enerji harcıyoruz. Kısacası bedenimizin her türlü faaliyeti yiyip içtiklerimizden kazandığımız enerjiden sağlanıyor. Eğer kazandığımız enerji harcadığımızdan az olursa kilo veriyoruz. Çok olursa yağ olarak depoladığımız için şişmanlıyoruz.



Trigliseridim yüksek çıktı. Ne yapmam gerekiyor?



TRİGLİSERİD



Trigliserid kanımızda dolaşan yağlardan biri. Fizyolojik değerlerden fazlası damar sertliğine neden olabiliyor. Sağlıklı kişilerde trigliserid seviyesi 150 mg/dl’nin altında. 200 miligramı geçince yükseldiği varsayılıyor. Eğer 400-500 miligramı geçerse durum daha bir ciddiye alınıyor. Trigliserid seviyesi 1000’i, hatta 2000’i geçen kişiler var. Bu düzeylere ulaştığı zaman pankreas bezi iltihabı riskini (akut pankreatit) arttırıyor. Trigliserid fazlalığı yalnız kalp krizleri değil, felç geçirme riskini de yükseltiyor. En sık rastlandığı kişiler şeker hastaları, karın göbek bölgesinden şişmanlayanlar, ailesinde diyabet eğilimi olanlar ve gut hastalığı bulunanlar. Trigliserid seviyesi fazla olanların çoğunda iyi kolesterol HDL düşüyor. Özellikle bu iki durum birlikte olduğunda erken yaşlarda koroner kalp hastalığına yakalanma riski artıyor. Fazla alkol kullanmak, karbonhidrattan zengin beslenmek de trigliserid seviyesini arttırıyor. Trigliseridiniz yüksekse şekerden, şekerli yiyeceklerden (özellikle tatlılardan, hatta meyve sularından) uzak durmalısınız. Fazla kilolarınızı vermeli, alkol kullanımınızı sınırlamalısınız. Margarinden uzak durmanız, bitkisel yağ olarak zeytinyağını tercih etmeniz uygun. Daha çok sebze ve çok tatlı olmayan meyveleri yemeye çalışın. Egzersiz yapmayı alışkanlık haline getirin. Fırın, pastane ürünlerinden, bisküvi, gofret, cips ve benzeri atıştırmalardan uzak durun. Her gün yüksek dozlu bir omega-3 kapsülü almayı ihmal etmeyin. Bütün bu önlemlere rağmen 400 miligramın üzerinde bir trigliserid seviyesine sahipseniz ilaç kullanma konusunu doktorunuzla görüşün.



Ani üzüntü gerçekten de öldürür mü?



ÜZÜNTÜ



Son yıllarda çok sayıda çalışma, ağır ve şiddetli üzüntülerin ani ölümlere yol açabileceğini gösterdi. Özellikle önceden kalp damar hastalığı bulunanlar, stend uygulaması/by-pass cerrahisi geçirenler, kalp ritmi bozukluğu olanlarda ani üzüntüler kalp durmalarına ya da kalp krizlerine yol açabiliyor. Üzüntünün koroner damarlardaki yumuşak plakların yırtılıp kopmasına ya da koroner arter spazmına bağlı kalp krizleri oluşturarak önceden sağlıklı olduğu bilinen kişilerde bile ani ölümlere yol açabileceği anlaşılıyor. Özellikle şişman kişiler, aşırı alkol kullananlar, hipertansiyon hastaları, koroner kalp hastalığı olduğu bilinenler ani üzüntülerden uzak durmalı, böyle durumlarda daha dikkatli olmalılar. Kısacası üzüntüyü bırak, yaşamaya bak diyenlere hak vermek gerekiyor.



Uzun ve sağlıklı hayatın en önemli göstergeleri nelerdir?



ANTI-AGING



Dr. Murat Kınıkoğlu “Kalbinize Sahip Çıkın” isimli kitabında uzun ve sağlıklı bir hayatın en önemli göstergeleri olarak beş şeyinizin düşük olasını öneriyor: Kan şekerinizin, tansiyonunuz, kilonuzun, nabzınızın, LDL kolesterolünüzün. Sevgili Murat’ın listesine benim de (izin verirse) birkaç ilavem olacak: Stres düzeyinizin düşük olması, öfke kontrolünüzün iyi olması, uykunuzun kaliteli olması, aktivite düzeyinizin yüksek olması, dinlenmeye ayırdığınız zamanın yeterli bulunması, sağlıklı bir çevre içinde yaşamanız, hijyenik kurallara uyma konusunda duyarlı olmanız, güçlü bir inanç zenginliğine sahip bulunmanız, aidiyet duygunuzun sağlam olması ve tabii ki iyi bir genetik miras.

0 yorum: